Reflü Şikayetlerinden Ameliyat ile Kurtulmak Mümkün mü?

Gastroözofagial reflü hastalığı nedir?
Halk arasında genellikle reflü olarak bilinen gastroözofagial reflü (GÖR) mide içeriğinin (mide asidi, pepsin, pankreas enzimleri ve safra) yemek borusuna (özefagus) geri kaçması durumuyla ilişkilidir. Göğüste yanma hissi reflünün tipik bulgusu olarak bilinir ve yemek borusunda farklı derecelerde oluşabilen hasarlanma (erezyon ve ülserler) ile birlikte seyreden bir hastalıktır. Yemek borusunda endoskopik ve/veya histopatolojik yöntemler aracılığı ile saptanan bir hasarlanma varsa bu “reflü özofajiti” olarak adlandırılmaktadır.

Gastroözofagial reflü hastalığının belirtileri nelerdir?

GÖRH nın belirtileri tipik ve atipik belirtiler olmak üzere iki ana kategoride açıklanabilmektedir.

Hastanın göğüs kemiğinden yukarıya, boğaza doğru yanma hissi yükselir (heartburn) bununla birlikte yenilen gıdalar ağıza veya yemek borusuna geri gelir. Tıp dili ile regürjitasyon dediğimiz bu durum reflü hastalığının tipik belirtilerinden biridir. Bu şikayetler çoğunlukla yemek sonrasında, öne eğilme durumu veya sırtüstü yatma sırasında artış gösterir. Antasit olarak adlandırılan ilaçların kullanımı ile bu şikayetleri hafifletmek veya tamamen geçmesini sağlamak mümkün olabilmektedir. Bu rahatsızlık akşam yemek geç yenildiğinde uykudan uyandırabilmektedir. Uyku esnasında hastanın yastığı mideden gelen sekresyon ve gıda ile kirlenebilmektedir.

Bunların yanı sıra bazı atipik belirtiler de görülebilmektedir. Hatta bazı hastalar sadece atipik belirtiler sonucunda doktora başvurabilmektedir. Kronik larejit, öksürük ve astım gibi solunum problemleri atipik belirtilerden en sık görülenleridir diyebiliriz. GÖRH’da ortaya çıkabilecek diğer bir atipik semptom da göğüste (kalple ilgili olmayan) ağrı oluşumudur. Hastaların göğsündeki ağrı sebebi ile kalp ile ilgili olarak hekime başvurduğu, yapılan incelemeler sonucu göğüs ağrısını açıklayacak kalp rahatsızlığı olmadığı ortaya çıkabilmektedir. %25-30’unda bu şekilde çıkan sonucun sebebinin reflü veya yemek borusunun fonksiyonel bozuklukları olduğu anlaşılmaktadır.

Gastroözofagial reflü hastalığının oluşmasına yol açan sebepler nelerdir?

Mide sürekli olarak asit salgılayan bir organdır. Özellikle yemek sonrasında midedeki bu asit salgısı artarak sindirime katkıda bulunmaktadır. Mide içinde sürekli olarak asitli bir içerik vardır diyebiliriz. Bu asit çok Midenin koruyucu mekanizmaları olduğu için bu asit çok güçlü olmasına rağmen mideye zarar vermemektedir. Ancak aside karşı bu koruyucu mekanizma midede olmasına karşın yemek borusunda yoktur. Yemek borusunda ise alt özofagial sfinkter dediğimiz sistem midedeki asitin yemek borusuna kaçmasını engeller ve yemek borusu ile mide bağlantısının olduğu yerde fonksiyonel bir kapak gibi davranır. Bu kapak sayesinde mide asidi çok az miktarda yemek borusuna kaçar ve bu zararlı bir durum oluşturmaz. Ancak bu fonksiyonel kapak sistemi işlevini yerine getiremediği durumda midedeki asitli içerik yemek borusuna aşırı derecede kaçarak hasar oluşturur. Bu hasar sonucunda ise bu hastalığın şikayetleri oluşmaya başlar.

Gastroözofagial reflü hastalığının teşhisi nasıl koyulur?

Tecrübeli bir hekim hastanın şikayetlerini dikkatle dinleyerek eğer hastalık tipik belirtiler göstermişse kolaylıkla tanı koyabilir. Hastada atipik belirtiler olduğunda tanı koyalamayabilir bu nedenle bazı ilave testlerin yapılması gerekebilir.

Reflünün teşhisi için en sık tercih edilen yöntem Gastroskopidir. Bu yöntemde yemek borusu ve mide ışıklı bir teleskopik cihaz olan gastroskop ile incelenir, endoskopi yapılabilir, histopatolojik inceleme için doku örneği alınabilir. Yemek borusu doğrudan görüntülenebildiği ve doku incelemesi yapılabildiği için sık tercih edilen bir yöntemdir.

Şikayetleri reflü gibi olduğu halde inceleme sonucu reflü bulgularına rastlanmadığı hastalar için pH monitorizasyonu denilen bir yöntem kullanılır. 24 veya 48 saat boyunca yemek borusu içindeki asit miktarı (pH) ölçülmesi ile gerçekleştirilen bu yöntemde hastanın yemek borusu içine ince bir kateter yerleştirilir. Hasta günlük aktivitesine devam ederken yerleştirilen kateter üzerindeki algılayıcılar ile özel bir cihaz kullanılarak yemek borusundaki asidite kaydedilir. Daha sonra bu kayıt bilgisayar programı ile değerlendirilerek hastada gastroözofagial reflü olup olmadığı teşhis edilir.

Bir diğer yöntem ise yemek borusu içindeki basınçların kaydedildiği ve ‘özofagial manometri’ diye adlandırdığımız bir yöntemdir. Rutin olarak kullanılmasa da endoskopik inceleme sonucu reflü bulguları olmayıp da yutma güçlüğü yaşayan ve tedaviye cevap vermeyen ya da atipik belirtiler gösteren hastalar için reflü teşhisinde kullanılabilmektedir.

GÖRH ve Yemek Borusu Kanseri İlişkisi

Araştırmalara göre gastroözofagial reflü hastalığı olduğunda yemek borusu kanseri görülme sıklığı bir miktar artabilmektedir. Ancak bu artışın orta ve hafif şiddette olan reflü vakalarında fazla belirgin olmadığı görülmüştür. Oranların reflü şikâyeti olmayan kişilerde %0,002 olduğu görülmüştür. Hafif ve orta şiddette reflüsü olan hastalar için bu oran %0,003-0,018’dir. Şiddetli reflüsü olan hastalarda ise bu oranın %0,035 olduğu bilinmektedir.

GÖRH ‘da Tedavi Seçenekleri

GÖRH tanısı koyulan hastaların tedavisinde ilk basamak hastanın yaşam tarzında özellikle beslenme alışkanlıkları ile ilgili yapılan değişiklikler olacaktır. Örneğin hastanın kızartmalardan, baharatlı yiyeceklerden, fazla tuzlu ve ekşi yiyeceklerden uzak duracağı bir diyet yapması bu hastalık için önemli bir önlem olacaktır. Bunların yanı sıra reflü hastalarının çay, kahve ve kola gibi kafeinli ve en önemlisi de asitli içeceklerden olabildiğince uzak durması gerekmektedir. Sigara ve alkol tüketimi de reflü için zararlı alışkanlıklardan en önemlileridir. Hatta hasta sigara içmiyorsa bile sigara dumanının yoğun olduğu ortamlardan uzak durması gerekmektedir. Ayrıca reflü tanısı konulan hastalara yatmadan en az 3 saat önce yemek yenerek boş mide ile yatılması önerilir.

Beslenme ile ilgili düzenlemelerinin yanı sıra egzersiz de reflü için önemli bir düzenleme olacaktır. Her gün 30-40 dakikalık egzersiz yapılması önerilir. Hastanın yatak başının 15-20 cm kadar yukarı kaldırması da önemli değişikliklerden biridir.

Hastalık hastanın yaşam tarzında ve beslenme alışkanlıklarında yaptığı değişikliklerle sonuç alınamayacak şiddette ise asit baskılayıcı ilaçlar (proton pompa inhibitörleri ve h2 reseptör blokerleri ) ve antiasitler verilebilmektedir.

Bu önlemler ve tedaviler ile hastaların %80 gibi büyük çoğunluğunda şikayetler azalmaktadır. Ancak bu önlem ve tedaviler ortadan kalktığında GÖRH kendini tekrar hatırlatır ve hastada tekrar aynı şikayetler görülmeye başlar. Bu nedenle özellikle önlem amaçlı yaşam tarzında yapılan değişiklikler ve beslenme alışkanlıkları hayat boyu devam ettirilmelidir.

Ameliyat Reflü için Çözüm Olabilir mi?

Tüm bu önlem ve medikal tedavilerin sonuç vermediği durumlarda hastalara ameliyat önerilmektedir. Özellikle tetkikler sonucu mide fıtığı gibi yapısal patolojiler olan hastalar için operasyon en uygun seçenek olmaktadır. Bunun için günümüzde en yaygın olarak uygulanan teknik Laparoskopik yani kapalı yöntemle Nissen Fundopilikasyonu ameliyatı olmaktadır. Bu ameliyatta karında 4 veya 5 delik açılır, yemek borusu ve midenin birleşme noktasındaki gevşek kapak yapısı mide ile desteklenir. Ameliyat laparoskopik yöntemle yapılması nedeniyle hasta açık cerrahilere oranla hayata daha çabuk dönüş sağlar. Ameliyatın bir diğer avantajı ise reflü şikayetlerinde tama yakın gerileme elde edilmesidir. Ameliyat sonrasında yutma güçlükleri görülebilir ancak bu geçicidir. Laparoskopik reflü cerrahisi tüm dünyada uygulanan güvenli bir teknik olması nedeniyle gerekli hastalar için önerilmektedir.

Genel Cerrahi

Op. Dr. Mustafa Korhan MERCAN

Your email address will not be published. Required fields are marked *